23 Aralık 2015 Çarşamba

Öksürük ve kış hastalıklarının ilacı Kışın, boğaz enfeksiyonları ve öksürükten şikâyet edenlerin sayısı bir hayli artıyor. Zencefilli kış çayı bu problemlerde fazlası ile etkili oluyor.

MALZEMELER: 1 orta boy kavanoz 1 veya 2 kök zencefil 1 dilimlenmiş limon Bal HAZIRLANIŞI: Zencefilin kabuklarını özenli şekilde soyun. Ardından soyulmuş zencefili dilimleyin. Bir kavanoza koyduğunuz zencefil dilimleri üzerine limonları ekleyin. Sonra kavanozu ağzına kadar bal ile doldurun. Kaşık veya benzeri bir aletle balın, kavanoz içine iyice dağılmasını sağlayın. Eğer balın az olduğuna kanaat getirirseniz ye- teri kadar bal ilave edebilirsiniz. KULLANIMI: Zencefilli kış çayından iyi verim alabilmek için hazırladıktan sonra ağzı sıkıca kapatılmış kavanozu buzdolabında bekletmek lazım. Çünkü karışımın sulanması gerekiyor. Bunun için de 10 ila 12 saat süreye ihtiyaç var. ÇAYI KULLANMADAN ÖNCE 1 DİLİM LİMON EKLEMELİ Kullanmak gerektiğinde, 1 çay bardağı, fincan veya kupaya 1 dilim limon ve hazırlanan karışımdan 2 yemek kaşığı koyun. Sonra sıcak su ekleyin. Mümkün olduğunca ılık veya dayanılabilecek sıcaklıkta içilmesi tavsiye edilir.



ÖZÖksürük ve kış hastalıklarının ilacı

BAL VE TARÇIN MUCİZEVİ KARIŞIM

Diş ağrılarından kısırlığa kadar birçok hastalığın ilacı Bal ve tarçın karışımı birçok hastalığa iyi gelmektedir. Eski Yunan tıbbında bal asırlarca hayati ilaç olarak kullanılmıştır. Bugünün bilim adamları birçok hastalığın tedavisinde balı çok etkili bir ilaç olarak kabul etmişlerdir. Bal tarçınla birleştiğinde ise adete mucizeler yaratır. İşte son verilere göre bu müthiş ikilinin tedavi ettiği hastalıklar;
AĞRI KESİCİ
     Bir kısım Balı 2 kısım ılık su içerisine koyup üzerine bir çay kaşığı toz Tarçın ilave ederek bir krem elde edilir. Bununla vücudun ağrıyan yerlerine masaj yapılır. 1-2 dakika içerisinde ağrının azaldığını göreceksiniz.

     Artritli hastalar,bir bardak sıcak su içerisinde 2 kaşık Bal ve bir çay kaşığı toz Tarçını eritip sabah, akşam alabilirler. Eğer düzenli olarak alırlarsa Kronik Artriti olan hastalar bile tedavi olabilirler.

   Kopenhag Üniversitesinde yapılan bir araştırmada; kahvaltıdan önce bir yemek kaşığı bal ve ½ çay kaşığı toz tarçını alan 200 hastadan 73 ü bir hafta içerisinde şifa bulmuşlar, geri kalan yürüyemeyen ve hareket edemeyen hastalar da bir ay içerisinde şifa bulmuşlard
ır.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
   Her gün kullanılan bal ve tarçın bağışıklık sistemini kuvvetlendirir ve vücudu bakteri ve virus saldırılarına karşı korur.

   Araştırmacılara göre bal, birçok vitamin ve büyük miktarda demir içermektedir. Balın düzenli kullanılması, akyuvarlar içerisindeki, bakteriler ve viruslarla savaşan, korpuskülleri de kuvvetlendirir.


DİŞ AĞRISI
   Bir kaşık toz tarçın ve 5 tatlı kaşığı bal karışımı ağrıyan dişe tatbik edilir. Ağrı kesilene kadar günde üç defa tatbik edilir.

HAZIMSIZLIK VE GRİP
   Toz tarçın 2 kaşık bal üzerine serpilip yemekten önce alındığında asit oluşumunu ve hazımsızlığı önler. İspanya da yapılan bir araştırmada bal içerisindeki bir maddenin grip mikroplarını öldürdüğü ve hastaları gripten koruduğu saptanmıştır.

İDRAR KESESİ ENFEKSİYONLARI

   İ
ki kaşık toz tarçın, bir tatlı kaşığı bal, ılık su içerisinde eritilip içilir. İdrar kesesindeki mikroorganizmalar üzerinde etkilidir.
KANSER

  Japonya ve Avustralya da yapılan bir araştırmada, mide ve kemik kanserleri üzerinde başarılı olunmuştur. Bu tür kanserlere yakalanan hastalar günde bir kaşık bal ve bir kaşık tarçını bir ay süreyle günde üç defa almalıdırlar.


KALP HASTALIKLARI
   Bal ve tarçınla bir karışım yap ve bunu her sabah kahvaltıda reçel veya marmelat yerine ekmek üzerine sür. Bu uygulama arterlerdeki kolesterolleri eriterek hastaları kalp krizinden korur. Bu uygulama ile, daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler, ikinci krizden kilometrelerce uzakta olacaklardır.

Bu uygulamayı düzenli olarak yapan kişilerde solunum güçlüğü ortadan kalkacak ve kalp atışları kuvvetlenecektir.
KISIRLIK   Eski Yunan ve Ayurvedikler Balı, yıllardır, erkeklerin spermalarını kuvvetlendirmek için kullanmışlardır. Eğer kudretsiz bir erkek düzenli olarak uyumadan önce 2 kaşık bal yerse problemleri çözülecektir.
   Gebe kalamayan kadınlar bir tutam toz Tarçın ve yarım tatlı kaşığı balı gün boyunca bir bir sakız üzerine koyup çiğnediklerinde tükürükle karışarak yavaş yavaş emilerek etkili olmaktadır.
KOLESTEROL
   
İki kaşık bal, üç tatlı kaşığı toz tarçın,450 gr. demlenmiş çay içerisinde eritilerek içildiğinde kan kolesterol seviyesi 2 saat içerisinde % 10 düşecektir. Artrit hastalarına tavsiye edilen kür de günde 3 defa kolesterol hastaları için uygulanabilir.

MİDE AĞRILARI

   
Bal ve tarçın kürlerinin, mide ağrıları için olduğu kadar mide ülserleri için de yararlı olduğu saptanmıştır.
GAZ

   
Hindistan ve Japonya'da yapılan araştırmalar Bal ve Tarçının midedeki gazı giderdiğini göstermiştir.

SAÇ DÖKÜLMESİ
  Saçı dökülenlerle tepesi açılanlar sıcak zeytinyağı içerisine bir kaşık bal,bir tatlı kaşığı toz Tarçın ilavesiyle elde edilen krem banyodan önce başa sürülür ve yaklaşık 15 dakika bekledikten sonra yıkanır.

SOĞUK ALGINLIĞI

   
Bir kaşık ılıtılmış Bal,1/4 tatlı kaşığı toz tarçın günde üç defa yenir. Bu uygulama birçok kronik öksürük,soğuk algınlığı ve sinüslerin temizlenmesi için de geçerlidir.

YAŞLILIK

    
Bal ve tarçınla hazırlanan çay, düzenli alındığında yaşlılık harabiyetini önler.
   4 kaşık bal,1 kaşık toz Tarçın, 3 bardak su içerisinde kaynatılarak bir içecek hazırlanır. Günde 3-4 defa ¼ bardak miktarında içilir. Deriyi diri, taze ve yumuşak tutar, yıpranmasını durdurur.
ZAYIFLAMA
    Bir bardak su içerisine eşit miktarda bal ve tarçın konup kaynatılır. Her gün kahvaltıdan yarım saat önce aç karnına ve yatmadan önce içilir. Düzenli uygulanırsa kilo verilir. Ayrıca bu karışım düzenli olarak içildiğinde, yüksek kalorili diyet alınsa bile, vücutta yağın birikmesine engel olur.

21 Aralık 2015 Pazartesi

Donan bal doğaldır

Donan bal doğaldır

Balın doğal olup olmadığını anlamanın çok kolay bir yolu var. Adana Bal ve Arı Ürünleri Tanıtım ve Araştırma Derneği Başkanı Hasan Özkan, doğal ve kaliteli balın kristalleşip şekerlendiğini belirtti ve ‘kristalize bal hilelidir’ algısının yanlış olduğunun altını çizdi.

bal-iç
DHA’nın haberine göre Özkan, baldaki kristalleşmenin arının balı elde ettiği bitkisel kaynağa göre gelişebilen doğal bir olay olduğunu vurguladı. Kristalize balı bilmeyenlerin yanlış yorumlar yapabildiğini aktaran Özkan, bazı kişilerin kristalleşen ürünleri ‘hileli bal’ olarak düşündüğünü anlattı. Türkiye’de üretilen balların yüzde 98’inin donduğunu kaydeden Özkan, “Ülkemizde çok az bir bal cinsi donmuyor. ‘Donan bal katkısızdır’ diye değerlendirilmeli” dedi.

HİLELİ BALLARA DİKKAT!
Yayla balının, ovada üretilen bala göre daha kaliteli olduğunu vurgulayan Hasan Özkan, şöyle konuştu:
“Yaylalardaki arıların ürettiği bal ile Adana gibi düşük rakımlı yerlerde üretilen bal da donabilir. İkisi de donduğu için aynı kategoriye girmiş oluyor. Orta kalitede bir bal da, yüksek kalitede bir bal da donabilir. Balın kristalleşmesi katkısızlığıyla ilgili önemli bir veridir ama, kristalleşen balla ilgili yanılgı ülkemizde özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açıyor. Bilinmeli ki pek çok doğal ve kaliteli bal çok çabuk, hatta süzme aşamasından hemen sonra bile kristalize olmaya, şekerlenmeye başlayabilir. Kristalleşen ballar güvenle tüketilmelidir. Piyasaya ‘bal’ diye sürülen hileli ürünlerle tüketiciler kandırılıyor. Balın kalitesini tadarak ya da koklayarak anlamak mümkün değil. Herkes Türk Gıda Kodeksi’ne uygun, güvenilir, bilinen marka bal almalı.”

16 Nisan 2015 Perşembe

Her Gün Tüketilmesi Gereken 6 Alkali Yiyecek

Vücutta bazik etki yaratan besinlerle sağlığınızı koruyun.
Her Gün Tüketilmesi Gereken 6 Alkali Yiyecek
İşlenmiş şekerler, yapay tatlandırıcılar, rafine tahıllar, işlenmiş et ve süt ürünleri ve genetiğiyle oynanmış gıdalar hem toksin maddeler içerir hem de asit oluşturucu gıdalardandır. Bunlara çok sayıda zorlu çevresel faktör eklenince (yeterince dinlenememe, psikolojik stres ve ilaçlar gibi) her gün daha çok kişinin kronik, dejeneratif ve bazen ölümcül hastalıklara yakalanması kolaylaşmaktadır. Çoğu için modern tıpta bir tedavi de mevcut değildir. 

Vücudun sağlıklı kalabilmesi için kanın pH seviyesi kısmen alkali (bazik) olan 7.365 değerinde olmalıdır. İnsanlar yakıt olarak yiyecekleri tükettiğinde sindirim ve metabolik süreçler gıdaları asidik veya alkali olan bir tür küle çevirir. Bu kalıntının asidik veya bazik olması yiyeceğin organik bileşenlerine (yani gıdanın kendisinin pH değerine) değil, inorganik bileşenlerine (kalsiyum, magnezyum, potasyum, sodyum, sülfür, fosfor gibi bileşenlerin vücutta nasıl parçalandığına) bağlıdır. 

Çok fazla asidik gıda tüketiminin sağlığa olumsuz etkileri olur, örneğin diyabet sık görülen bir sonucudur. Vücudun kısmen alkali dengesi gıdalardan sağlanamayınca vücut kemik ve diğer önemli dokulardan faydalanır, bu da vücudun kendini tamir etme yeteneğini düşürür, kişi hastalığa daha dayanıksız hale gelir. Kısmen asidik 6.9 pH değeri bile koma ve ölüme götürebilir. 

Hedef dengeli olmaktır, çok fazla alkali gıda da başka problemlere yol açabilir. Fakat modern yeme alışkanlıkları düşünülünce bu düşük bir olasılıktır. Çok asidik bir yeme düzenini dengelemek için her gün tüketebileceğiniz 6 gıda şunlardır:

Kök Sebzeler
Geleneksek Çin tıbbındaki "yang” etkileri ve tüm diğer sebzelerden daha çok mineral içermeleri bu sebzelerin bolca yenilmesini sağlıklı kılar. Kırmızı, beyaz veya siyah turp, pancar, havuç, şalgam, bayır turpu, sarı şalgam bu tür sebzelerdendir. 15 – 20 dakika buharda pişirilerek hazırlanan bu sebzeler tokluk hissi de yaratır.

Turpgiller
Brokoli, lahana, karnabahar, Brüksel lahanası gibi bu sebzeler pesto gibi ev yapımı bir sosla çok daha lezzetli bir şekilde servis edilebilir.

Yeşil Yapraklı Sebzeler
Kara lahana, pazı, şalgam yaprağı ve özellikle de ıspanak tercih edilebilir. Ispanak zengin K vitamini ve folik asit içeriğiyle bilinir, ayrıca bol miktarda vitamin, mineral, fitokimyasal, antioksidan ve lif içerir. Bu sayede sindirimi, hatta görüşü bile iyileştirir.

Sarımsak
Gerçek bir mucize olan sarımsağın bir sürü faydasının yanına alkali etki yapan bir yiyecek olması da eklenebilir. Diğer yararları arasında tansiyonu düşürerek, karaciğeri temizleyerek ve hastalıklarla savaşarak kalp damar sağlığını ve bağışıklık sistemini desteklemesidir.

Kırmızı Biber
En alkali gıdalar arasında yer alan kırmızı biber, endokrin fonksiyonu için zorunlu olan enzimler içerir. Antibakteriyel etkisi vardır ve A vitamini için iyi bir kaynaktır. Bu sayede strese ve hastalığa yol açan serbest radikallerle savaşır.

Limon
Limon en yüksek alkali etkiye sahip gıdaların başında gelir. Doğal bir dezenfektan olarak yaraları iyileştirirken aşırı asidik etki ve virüsle alakalı durumlarda hızla rahatlama sağlayabilir. Öksürük, soğuk algınlığı, grip ve mide yanmasında da benzer etki yapar. Ayrıca karaciğeri canlandırır ve vücutta detoksa yardımcı olur.

Bu sebeplerden dolayı ne yediğimizi bir kere daha düşünmek sağlık açısından önemli kazançlar edinmemize sebep olabilir. Küçüklükten beri duyduğumuz "sebzelerini bitir” uyarısı da asit-alkali etki düşünüldüğünde yeni bir anlam ve önem kazanmaktadır. 

Alkali Beslenme

Son dönemde alkali beslenme,alkali su,alkali gıdalar kelimelerini daha çok duyar olduk.Modern yaşam hayatımıza bir çok olumluluklar getirirken bazı noktalarda zararları da oldu. Örneğin doğal beslenmeyi kaybetmeye başladık. Bu nedenle bazı hastalıklar arttı. Öncelikle asit ve alkalinin ne demek olduğunu anlamak için lise yıllarına geri dönerek biraz hafızamızı tazeleyelim. Normalde insanın ph?sı yaklaşık 7.4?dür, yani hafif alkalidir. Bunun biraz altı ve üstü de normaldir ancak 7.35 in altı asidik, 7.45 üstü de alkalikdir. Ancak son yıllarda fast-food gıdalar, asitli meşrubatlar?içecekler, kızartmalar, rafine beyaz şeker ve un, gibi hazır gıdalar ve hatta stres dahi beden ph?sını daha asite doğru kaydırdı.
HANGİ GIDALAR ASİDİKTİR ?
Kümes hayvanları, tüm süt ürünleri, yumurta, rafine edilmiş undan yapılan gıdalar, özellikle beyaz un ve beyaz şeker, sentetik tatlandırıcılar, kimyasal katkı maddeleri, ketçap, mayonez, hardal, gazlı içecekler (maden suyu hariç),fazla miktarda kahve ve siyah çay, alkol, kızartmalar, cips, rafine tuz, fruktoz, mısır şurubu, margarin, jöle, ağır yağlı şarküterilerin yanı sıra sigara, tütün mamülleri, uyuşturucular, radyasyona maruz kalmak da aiditeyi arttırmaktadır. Ayrıca uykusuzluk ve hareketsizlik de olumsuz etkili etmektedir. Şimdi şaşıracaksınız ama nefret, öfke, korku, kıskançlık, yoğun stres gibi olumsuz duygular da bedende yüksek asit oluştururlar.
HANGİ GIDALAR ALKALİDİR ?
Salatalık, buğday çimi, zencefil, zerdeçal, hindibağ, ıspanak, brokoli, kırmızı ve kara turp, soya filizi, pazı, klorella ve spirunella gibi tatlı su yosunları,ısırganotu,kuşkonmaz,karpuz,çörekotu,kavun,zeytinyağı,hurma,nane,kekik,karbonat,soya lesitin ve işlenmemiş doğal tuz alkali gıdaların başlarında geliyor.İlginç bir bilgi de şifalı olduğuna inanılan Zemzem suyunun yüksek derecede alkali olmasıdır. Asidik gıdaları şekersiz komposto yaparak asidik etkilerini azaltabilirsiniz.
ASİT GIDALARIN ZARARI NELERDİR ?
Önce uyuşukluk ve yorgunluk başlar.Durum ilerlerse baş ağrıları, mide bulantıları, sinirlilik, depresyona eğilim, vücut ağrılarında artış, mide de yanma ve asit artışı, kronik yorgunluk hatta pek çok ciddi hastalığın da başlangıcına yol açabilir ve daha kolay hastalanmanın önü açılabilir.Bağışıklık sistemi bu durumdan olumsuz etkilenebilir.Hatta bazı görüşlere göre daha şişman olmanın önünü bile açabilir. Pilavlar, makarnalar,börekler,beyazekmekler,patates kızartmaları, kekler, pastalar, çörekler gibi hızlı karbohidratların aşırı tüketildiği durumlarda yağ asidi üretimi artar ve bel, kalça, karın bölgelerinde depolanır. Şeker,damar hastalıkları gib kronik hastalıkların oluşması kolaylaşabilir.
ALKALİ SU NEDİR NEDEN İÇİLMELİ ?
Ben de alkali beslenmenin ve alkali içmenin çok önemli olduğuna inandığım için uzun süredir alkali su içiyorum. Ayurveda sağlıklı yaşam sistemi genelde asit gıdaları geri plana atarken alkali gıdaları ön plana çıkartır.Beden ph?sını alkali yapmanın en kolay bir yolu da alkalı su içmektir.Alkali suyu almanın en iyi yollarından biri evinize suyu alkalide yapan sisteme sahip filtre taktırmaktır.Herkesin bütçesi evine alkali su filtre sistemi kurmaya uygun olmayabilir, o zaman da üzülmeyin çünkü iyi bir suyla da evinizde kendinize alkali su yapabilirsiniz.
Evde ucuza alkali su nasıl yapılır ?
2 litre suya yaklaşık 1 yemek kaşığına yakın karbonat koyun ve karıştırın. Bu kadar basit ve ucuz. Gün boyu bu suyu için. Hatta sıcak veya soğuk içeceklerinizde bile bu suyu kullanabilirsiniz.
Eğer çok kızartma, ağır yağlı, asitli içecek, beyaz un ve şekerli gıdaları çok tüketen biriyseniz, alkali su içmenizin sağlığınıza olumlu etkileri olabilir.Bu arada şaşırtıcı bir şekilde limon asidik olmasına rağmen uzun vadede az tüketildiğinde bedende alkali etki gösterir.
Bedende kaslarda aşırı asidik etki olduğu zaman ılık susam yağıyla yapılan bir rahatlatıcı masaj stres ve yorgunluğa bağlı asit etkisini azaltır.
ALKALİ YEMEKLERE ,İÇECEKLERE ÖRNEKLER :
Zeytinyağlı ıspanak-pazı, kayısı kompostosu, rezene çayı, baklalı enginar, soya filizli-haşlanmış buğdaylı-zeytinyağlı turplu-salatalıklı salata, taze nane yapraklı maden suyu,alkali suyla yapılan yasemin, ıhlamur,nanepapatya çayları,zeytinyağlı kabak,zerdeçallı sebze çorbası.
AŞIRI ASİDİK BESLENMEYE ÖRNEKLER :
Hamburger yanında patates kızartması, asitli meşrubat ve bol tuz mayonez ketçap, sosis kızartma,beyaz ekmekten tuzlu peynir ve salam-sosisli tost, tavuk kızartma-yağlı pilav, çok şekerli koyu çay-kahve,kızartma börek,yağlı kek-kremalı pasta,kızartma hamur tatlıları.
Size son zamanların en çok konuşulan ve önerilen beslenme şekillerinden olan alkali beslenmeyi ve alkali suyu anlatmaya çalıştım. Uygulayıp yarar gördüğünü söyleyen pek çok kişi var. Bu akımı savunan doktorlar aşırı protein ağırlıklı beslenen kişilerin bol alkali su içmesinin de bedeni asidozdan korumaya yardımcı olabileceğini vurguluyorlar. Bazı doktorlar ise fazla alkalinin sindirim sistemini tembelleştirebileceğini, bu beslenme şeklinin hiçbir bilimsel temelinin bulunmadığını, aşırı karbonatlı su içmenin mide yaralarını tekrardan oluşturabileceğini, karbonatlı su içmenin gerekli olmadığını sadece doğru beslenmenin asit-baz dengesinde yeterli olduğunu savunuyorlar. Alkali beslenmeyle ilgili görüşleri size aktarmaya çalıştım. Sorularınızı http://www.endersarac.com.tr/iletisim/ ?e sorabilirsiniz.
Tüm okurlara iyi günler…

17 Mart 2015 Salı

Mangal ve Sağlık



Yaşamımızın temel maddesi olan besinler, satın almadan tüketime kadar geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama ve pişirme yöntemlerinin uygulanmaması ve hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle zararlı hale gelebilmekte ve sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir. Belirli pişirme yöntemlerini sıklıkla kullanan toplumlarda bazı kanser türlerinin sık görülmesi, yenen ve içilen gıdaların tür ve miktarlarına dikkat edilmesi gerektiği kadar pişirme yöntemlerine de özen gösterilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yapılan araştırmalarda, gıdalara uygulanan yanlış pişirme yöntemleri sonucunda oluşan bazı kanser yapıcı maddelerin solunum ve sindirim yoluyla alınması ile özellikle akciğer ve sindirim sistemi kanserlerine neden olduğu bildirilmektedir.
Yanlış pişirme yöntemleri sonucunda oluşan kanser yapıcı maddelerden birisi polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) dır. PAH'ların ızgara, dumanlanma ve kızartma işlemleri sırasında kullanılan yüksek ısıl işlemlerde gıdalarda oluşmakta, mangalda pişirilen etlerde yüksek konsantrasyonlara çıkmaktadır. Araştırmalarda, etin, odun ateşinin alevine doğrudan tutulması durumunda yüksek düzeyde, kor üzerinde pişirildiğinde ise daha düşük düzeyde PAH oluştuğu saptanmıştır. Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında erimiş yağların ısı kaynağı üzerine damlaması sonucu meydana gelen parçalanma ile PAH oluşumu artmakta ve atmosfere de yayılmaktadır. Bu arada özellikle etin üzerinde de birikmektedir. PAH daha çok yağda depolanabildiğinden etin yağ içeriğinin artması da PAH miktarının artmasına neden olmaktadır. Hamburger, biftek, balık ve tavuk etlerinin yüksek ısıda mangal ateşinde pişirilmesi sonucunda PAH içerikleri önemli ölçüde artmaktadır. Mangaldaki kömür ve kömür tozları, pişirilen besinlerin üzerine sinerek karsinojen etki yapmakta, başta mide kanseri olmak üzere yemek borusu ve kalın bağırsak kanserlerine neden olabilmektedir.
Ayrıca, sıcak havalarda bozulma riski yüksek besinlerden et ve ürünlerinin uygun koşullarda hazırlanmaması ve pişirilmemesi, uzun süre bekletilmesi sonucunda da besin zehirlenmesi ile karşılaşılabilmektedir. Bu nedenlerle özellikle yaz aylarında mangal yapmak amacıyla tüketilen besinlerin uygun koşullarda hazırlanması, saklanması ve sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmesi sağlığın korunması açısından son derece önemlidir.
MANGAL KEYFİ İÇİN SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ
  1. 1. Mangalda pişirilmek için tavuk eti gibi beyaz etlerin tercih edilmesi, eğer kırmızı et pişirilmek istenirse yağsız olması ve içine kuyruk yağı konulmaması gerekmektedir.
  2. Yakıt olarak alevsiz yanan ladin ağacı veya çam kozalakları, tezek gibi kaynaklar kullanılmamalı, saf odun kömürü tercih edilmelidir.
  3. Kömür közüyle et arasında en az 15 santimetrelik bir mesafe bırakılmalı, etler ateşe çok yaklaştırılmamalı, alevle yakılarak pişirilmemelidir.
  4. Etlere pişirilmeden önce terbiye işleminin uygulanması (sıvıyağ, sirke, limon suyu, süt, yoğurt, tuz vb. oluşan soslar) tercih edilmeli, bu işlemde çay şekeri kullanılmamalıdır.
  5. Çiğ veya pişmiş et ve et ürünleri açıkta veya oda sıcaklığında bırakılmamalı, tüketilene kadar buzdolabı ısısında (0-4°C) muhafaza edilmelidir.
  6. Çiğ besinler ile pişmiş yiyecekler birbirine temas etmeyecek şekilde üzerileri kapalı olarak muhafaza edilmelidir.
  7. Mangal etlerinin yanında mutlaka söğüş sebze, salata, meyve gibi besinler tüketilmeli, sebze ve meyveler iyice yıkandıktan sonra yenilmelidir.
  8. Sıcak havalarda alkol tüketiminden kaçınılmalı, kafeinli ve gazlı içecekler yerine de ayran, limonata, meyve suyu gibi içeceklerin tüketimine özen gösterilmelidir.
  9. Özellikle çiğ kırmızı et, kümes hayvan etleri ve yumurta gibi besinleri hazırladıktan sonra eller iyice yıkanmalı, bu tür besinler ile pişirilmeden tüketilecek sebze ve meyveleri hazırlarken ayrı doğrama tahtası ve bıçaklar kullanılmalıdır.

Konserve, Turşu ve Sağlık


Sağlıklı bir hayat sürdürmek için yeterli ve dengeli beslenmek gereklidir. Yeterli ve dengeli beslenmenin ön koşullarından biri tüketilen besinlerde dört ana besin grubu göz önüne alınarak çeşitliliği sağlamaktır. Özellikle kış aylarında, besinlerde çeşitliliği sağlamak, lezzet ve görünüm bakımından tüketilebilirliği artırmak, besinlerin hazırlanmasında ve pişirilmesinde zaman tasarrufu ve ekonomi sağlamak amacıyla konserve besinlerin tüketimi artmaktadır. Sebze ve meyvelerin bol olduğu yaz mevsimi sonrasındaki şu günlerde, kışın tüketmek amacıyla sebze ve meyve konserveleri, turşu gibi besinler hazırlanmaktadır. Ancak bu besinler satın almadan tüketime kadar geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama ve pişirme yöntemlerinin uygulanamaması ve hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması nedeniyle sağlığa zararlı hale gelebilmekte ve sağlığımız için gizli bir tehlike oluşturabilmektedir.
Yapılan bilimsel araştırmalara göre doğada, toprakta ve kıyılara yakın sularda bulunan ve konserve yapılacak taze besinlere bulaşabilen "Clostridium botulinum" adlı bakterinin toksini (zehiri) ile oluşan, çok şiddetli seyreden gıda zehirlenmelerinin %90'ının özellikle uygun sürede ve sıcaklıkta pişirilmeden kapatılan, evde hazırlanmış konservelerin ve pişirilmeden tüketilen konservelerin tüketilmesinden kaynaklandığı, ayrıca zehirlenmelerin yaklaşık %52'sini toksin içeren sebze konservelerinin sebep olduğu bilinmektedir.
Clostridium botulinum'un toksinlerinin besinler ile vücuda alınmasından sonra ortaya çıkan hastalığa botulizm denilmektedir. Toksin dünyada bilinen en güçlü zehirlerden olup ölümle sonuçlanabilecek rahatsızlıklara yol açabilir. Toksinli besinin tüketilmesinden yaklaşık 12-36 saat sonra kusma ve bağırsak rahatsızlıkları ile zehirlenme kendini gösterir. Alınan toksinin tipine, miktarına, kişinin direncine ve besine bağlı olarak bu süre değişebilir. Karın bölgesinde hissedilen yanma ve ağrı bu hastalığın apandisit ve bağırsak düğümlenmesi gibi rahatsızlıklarla karıştırılmasına neden olur. Bağırsak rahatsızlığından sonra halsizlik, yorgunluk, dermansızlık baş gösterir. Ağızda ve boğazda kuruma ve kızarma olur, ayrıca ağrı da hissedildiğinden bu belirtiler bazen yanlışlıkla farenjit belirtileriyle karıştırılabilir. Daha sonra hasta gittikçe ağırlaşır. Bu belirtiler görüldüğü anda hasta en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Zehirlenme olayı görüldüğünde yapılacak ilk iş, şüpheli besinde toksinin varlığını araştırmak ve zehirlenen kişiyi hastaneye ulaştırmaktır.
Botulizm zehirlenmesine diğer ülkelere kıyasla ülkemizde çok az rastlanmaktadır. Bunun nedeni ev konserveciliğinin çok yaygın olmaması ve kutudan çıkan sebzelerin tekrar pişirilerek tüketilmesidir. Isıya duyarlı toksinler pişirme sırasında tahrip olduğundan zehirlenme önlenmektedir.
Ülkemizde ev koşullarında yapılan konservelerde Clostridium botulinum riskinin yok edilebilmesi için besinlerin türlerine göre belirli sürede uygun ısıl işleme tabi tutulması gerekmektedir. Botulizm toksini 80°C'de 10-30 dakika, 100°C'de 10 dakika kaynatmakla etkisiz hale getirilir. Ancak geliştirdikleri ısıya dayanıklı sporlar ancak 116°C'de tahrip olduğundan uygun olmayan koşullarda saklanan besinlerde yeniden üreme gerçekleşebilir. Bu nedenle evde yapılan konservelerin mutlaka basınçlı tencerelerde hazırlanması gerekmektedir.
Sofralarımıza çeşitlilik katarken sağlığımızı da koruyabilmek için konserve ve turşu gibi salamura besinlerin hazırlanması, saklanması ve tüketilmesinde dikkat edilmesi gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir.
  1. Asitliği düşük fasulye, bezelye gibi besinlerin konservesi hazırlanırken mutlaka basınçlı tencere kullanılmalıdır.
  2. Konserve yapımında ısıya dayanıklı cam kaplar kullanılmalıdır. Turşu yapımında plastik kap kullanılacak ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığından izinli kaplar tercih edilmeli ve turşu yapımında bu kaplar tekrar tekrar değil bir kez kullanılmalıdır.
  3. Kullanılmadan önce mutlaka cam kavanozlar ve kapakları 15-20 dakika kaynatılarak sterilize edilmelidir. Ayrıca, kavanoz kapaklarının paslı olmamasına özen gösterilmeli, kapaklar her konserve yapımında yenilenmelidir.
  4. Fasulye, bezelye gibi asitliği düşük olan besinlerin konserveleri hazırlanırken asitliği artırmak amacıyla limon suyu, limon tuzu veya sirke kullanılmalıdır.
  5. Güvenli konserve yapımında uygulanacak ısıl işlemin derecesi ve uygulama süresi önemlidir. Isıtma süresi besinin asit miktarına bağlıdır. Meyveler ve domates gibi asidi yüksek besinler ortalama 20 dk. kaynatılmalıdır. Sebzeler, et, süt gibi asidi düşük besinlerin kaynama sıcaklığında sterilize edilmesi mümkün değildir ve bu nedenle 116°C de basınç altında 20-25 dk tutulmalıdır.
  6. Evde yapılan konserve besinler tüketilmeden önce mutlaka kontrol edilmelidir. Kavanoz kapağının şişmemesi (bombeleşmemesi), kenar kısımlardan sızıntı yapmaması, kapak açılırken suyun fışkırmaması ve kendine has koku ve renkte olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca tüketmeden önce 10 dakika kadar kaynatılması önemlidir.
  7. Hazır konserve satın alırken; etiketinde üretim ve son kullanma tarihine, Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izni olmasına, kutuda kabarıklık, bombelik olmamasına; kutunun küflenmiş, paslanmış ve ezik olmamasına dikkat edilmelidir. Bombeleşme konservede bakteri ürediğinin bir göstergesidir.
  8. Turşu yapımında ve sonrasında salamuranın yüzeyinde zar oluşmaması için hava ile temasını en az düzeyde tutan temiz kaplar kullanılmalı ve yiyecekler hazırlanırken çok iyi ayıklanmalı ve yıkanmalıdır.
  9. Turşunun oluşumu beklenirken, güneş görmeyen serin bir yerde muhafaza edilmelidir. Ayrıca salamuranın seviyesi sebzeleri örtecek miktarda olmalı ve tüketilene kadar bu şekilde saklanmalıdır.
  10. Ancak günlük tuz tüketiminin 5g'ın altında olması önerildiğinden tuz tüketiminin azaltılması için tuz içeriği yüksek turşu tüketiminden uzak durulmalı ya da çok az ve seyrek tüketilmelidir.
  11. Özellikle hipertansiyonu, kronik böbrek yetmezliği olanlar ve kalp damar hastalarının ve ödemi bulunan kişilerin, bebek ve çocukların tuz içeriği yüksek turşu ve diğer salamura besinleri tüketmekten kaçınmaları sağlık açısından önemlidir.



Dünya Çocuk Günü Beslenme Önerileri



Bir ülkenin sosyal ve ekonomik yönden beklenen uygarlık seviyesine ulaşabilmesi ancak bedensel ve zihinsel yönden güçlü, sağlıklı ve yetenekli bireylerin varlığına bağlıdır. Ülkemiz nüfusunun çoğunluğunu oluşturan çocuklarımızın gelecekte sağlıklı ve üretken bireyler olması başta yeterli ve dengeli beslenmeleri, hareketli bir yaşam sürmeleri ile mümkündür. Çocuğun kişiliği özellikle okul öncesi dönemde şekillenmekte, yetişkinlik çağındaki davranışları üzerinde etkili olacak alışkanlıkların edinilmesi bu yıllara dayanmaktadır. Çocukluk çağında kazandığı sağlıklı beslenme alışkanlıkları hayatının sonraki dönemlerini etkileyerek ileride ortaya çıkabilecek beslenme sorunlarını önlemede temel çözüm yolunu oluşturmaktadır. Çünkü sağlıklı beslenme çocuğun bedensel, sosyal ve duygusal gelişmesi ve davranışları üzerinde önemli bir rol oynamaktadır.
Geleceğin teminatı çocuklarımızın daha sağlıklı, üretken ve başarılı olmalarında sağlıklı beslenmeleri kadar hareketli bir yaşam sürmeleri de çok önemlidir. Çocuğun bu dönemde düzenli olarak yaptığı spor etkinlikleri, sağlıklı bir fizik yapının gelişmesini sağlarken; ileriki dönemde, sağlıklı beslenme ile birlikte, bir çok kronik hastalığın oluşma riskini de azaltmaktadır.
Her yıl Ekim ayının ilk pazartesi günü "Dünya Çocuk Günü" olarak kutlanmaktadır. Çocukların sağlıklı ve iyi yetiştirilmesi ulusların ortak sorunudur. Bu ortak sorun için ilk çalışmalar 1923 yılında başlamış, İsviçre'nin Cenevre kentinde toplanan kırk ülkenin delegeleri Uluslararası Çocukları Koruma Birliği'ni kurmuş, daha sonra bu birlik Birleşmiş Milletler Örgütü' nün kurulmasını izleyen yılda UNICEF' e dönüşmüştür. Birleşmiş Milletler Örgütü 1954 yılında oybirliği ile Ekim ayının ilk pazartesi gününü Dünya Çocuk Günü olarak kabul etmiştir.
Çocukların sağlıklı, aktif ve daha üretken bir yaşam sürmeleri için sağlıklı beslenme ve yaşam önerileri aşağıda özetlenmiştir.
Çocuklara Yönelik Sağlıklı Beslenme ve Yaşam Önerileri
  • Beslenmede çeşitlilik ve yeterlilik sağlanmalı, dört temel besin grubunda bulunan besinlerden her gün yeterli miktarlarda tüketmeye özen gösterilmelidir.
  • Gün boyu fiziksel ve zihinsel performansın en üst düzeyde tutulabilmesi, düzenli olarak ara ve ana öğünlerin tüketilmesi ile mümkündür. Bu nedenle, öğün atlanmamalı, günde en az 3 ana , 2 ara öğün şeklinde beslenilmelidir.
  • Çocukların her sabah düzenli olarak kahvaltı yapma alışkanlığı kazanmalarına özen gösterilmeli, kahvaltı yapmadan güne başlanmamalıdır.
  • Özellikle kemik ve diş gelişimi için günde 2-3 su bardağı kadar süt veya yoğurt, 1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir tüketilmelidir.
  • Çocukların beslenme çantası içeriğinin, daha önce okullara Sağlık Bakanlığı tarafından önerilen menü örneklerine göre hazırlanması sağlanmalıdır. Beslenme saatlerinde; patates kızartması, çikolata, gibi yiyecekler yerine, peynir, yumurta, taze sebze ve meyve gibi besinler, gazlı ve diğer hazır içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suyu tercih edilmelidir.
  • Beslenme çantası ve su mataralarının her gün temizlenmesine özen gösterilmelidir.
  • Çocuklar, tuvalet ve umumi kullanıma açık çeşme sularından su içmemeleri konusunda uyarılmalı, güvenilir içme suyu tüketmeleri sağlanmalıdır.
  • Uzun süreli televizyon seyretme, bilgisayar kullanımından kaçınılmalı, düzenli spor yapma alışkanlığı kazanılmalıdır. Çocukların gerek okul yönetimi gerekse de ebeveynleri tarafından sevdikleri herhangi bir spor dalı ile ilgilenmeleri teşvik edilmelidir.
  • Okulda veya evde dinlenirken ve ders çalışırken açlık hissedildiğinde tüketilen besinlere dikkat edilmelidir. Örneğin, şeker ve şekerli besinler, cips, gazlı içecekler yerine süt, yoğurt, sütlü tatlılar, ekmek arası peynir, taze sıkılmış meyve suları ve kuru meyveler tercih edilmelidir.
  • Özellikle yemek sonrası diş temizliğine özen gösterilmeli, dişler günde 2 kez fırçalanmalıdır.
  • Açıkta satılan besinler kesinlikle satın alınmamalıdır.
  • Okul kantinleri, büfe gibi yerlerden besin satın alırken şeker ve şekerli besinler, cips, gazlı içecekler yerine süt, ayran, meyve suyu, ekmek arası peynir besinler tercih edilmeli, ambalajlı besinlerin etiket bilgisinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığından üretim izninin bulunmasına ve son kullanım tarihinin geçmemiş olmasına dikkat edilmelidir.
  • El temizliğine özen gösterilmeli, özellikle yemek yemeden önce ve sonra, tuvalete girdikten sonra, dışarıda oyun oynadıktan sonra, dışarıdan eve gelince eller su ve sabun ile iyice ovuşturularak yıkanmalıdır.
  • Çocuklara sigarasız bir ortam sağlamak, onların yanında sigara içmekten kaçınmak ve en azından yaşadıkları ev ortamını "sigara içilmez" bir yer haline getirmek çocukların sağlığını korumak açısından son derece önemlidir.

Çocuk Reklamları



Okul çağındaki çocuk ve gençlerin, hızlı büyüme ve gelişme nedeniyle, pek çok besin öğesine olan gereksinimi yaşamının diğer dönemlerine oranla daha fazladır. Bu dönemde iyi beslenme alışkanlığı kazanmak ve besin öğeleri yönünden zengin bir diyet tüketmek çok önemlidir. Çünkü "sağlıklı beslenme, sağlıklı çocukluk, sağlıklı çocukluk ise; sağlıklı yetişkinlik demektir".
Ülkemizde çocuk ve gençlerin, genellikle hatalı beslenme alışkanlıklarına sahip oldukları bilinmektedir. Öğün atlama, şeker, tuz ve yağ içeriği yüksek yiyecek-içecek tüketimi bu uygulamaların başında yer almaktadır. Çocukluk dönemindeki bu hatalı beslenme uygulamaları kalp hastalıkları, yüksek tansiyon ve şişmanlık gibi hastalıklar için temel risk faktörü oluşturmaktadır. Gerek ailede gerekse okulda yetersiz beslenme bilgisinin verilmesinin yanı sıra, besin endüstrisinde özellikle bu yaş gruplarına yönelik reklamlar, kampanyalar, hatalı beslenme alışkanlıklarının kazanılmasının nedeni olmaktadır.
Çeşitli reklamların çocukların isteklerini ve önseçimlerini yönlendirdiği, çocukları olumsuz yönde etkileyerek gerçekte gereksinimleri olmayan ürünlere yönelttiği ve kötü beslenme alışkanlıkları oluşturarak sağlıklarını bozduğu bilinmektedir. Çocukların etkilendiği en önemli reklamlar besin sektöründe yer alan enerji ve şeker içeriği yüksek ancak besleyici değeri düşük olan ürünlere ilişkin çok sayıdaki reklamlardır. Oysa bu yaştaki çocuklara yeterli ve dengeli beslenme ilkeleri doğrultusunda ki mesajların doğru verilmesi onların sağlığı açısından çok daha yararlıdır. Reklamlar aşırı tüketimi desteklemekte, çocukları erken yaşlarda bilinçsiz tüketici olarak etkilemektedir. Erken yaşlarda kazanılan tüketim alışkanlığı ilerleyen yaşlarda sergilenecek tüketim davranışlarına da temel oluşturmaktadır.

20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü


Yaşlılık insanın hastalanma riskinin en fazla olduğu dönemdir. Çünkü yaşlılarımızın gençlere göre daha çok sağlık sorunu vardır ve sağlık hizmetlerine daha çok ihtiyaç duyarlar. Şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, kemik ve eklem rahatsızlıkları gibi çeşitli hastalıklar yaşlılarımızda en sık görülen kronik ve ilerleyici hastalıklardandır. Her yaş döneminde görülmekle birlikle genellikle yaşlılarda görülen ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen en önemli sağlık sorunlarından biri osteoporozdur.
Osteoporoz yani kemik erimesi kemiklerde zayıflama ve kırık riskinin arttığı bir hastalıktır. Osteoporoz, kemiklerin daha gözenekli ve giderek daha güçsüz ve kırılgan olmasına yol açar. Sağlıklı kemik yoğun ve güçlüdür. Ancak, osteoporoz geliştiğinde, kemikler incelir ve kırılgan bir hal alır ki bu, kemiklerin kırılma olasılığını arttırır. Vücudumuzda, bir taraftan yaşlı kemiklerin yıkımı olurken diğer taraftan yeni kemiklerin oluşturulduğu bir denge söz konusudur. Bu dengenin bozulmasına neden olan ve osteoporoz riskini artıran etmenler arasında  sigara içimi, fazla alkol tüketimi, hareketsiz yaşam,  yetersiz ve dengesiz beslenme, steroid kullanımı ve  erken menopoz sayılmaktadır.
Osteoporoz kemiklerin güçlü ve sağlam kalması için gereken kalsiyumun büyük bir kısmının kaybolması anlamına gelir. Buradaki sorun hastalığın erken dönemlerde belirti vermemesidir. Bu nedenle belli bir yaşın üzerindeki kadınların yanısıra çocuk, genç ya da erkek herkesin osteoporoz hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Çocukluktan itibaren yetersiz ve dengesiz beslenme, hareketsiz bir yaşam tarzı sorunun temel nedenlerindendir. Osteoporozu önlemede en önemli iki faktörden biri güçlü kemik oluşumunu sağlamak, diğeri ise kemik kaybını önlemektir. Kemiklerdeki kalsiyum birikimi büyüme hızına bağlı olarak artar ve 25 yaş civarında en yüksek düzeye ulaşır. 30 yaşa kadar kemiğin kalsiyum miktarında önemli bir değişim olmaz. Bu yaştan sonra kalsiyum içeriğinde azalma başlar. Kemikteki kalsiyum kaybı menopozla birlikte hızlanır. Bu nedenle, osteoporoz riskinin azaltılmasında, büyüme çağındaki çocuklarımızın ve gençlerimizin yeterli kalsiyum alımı çok büyük önem taşır.
Osteoporozu toplumsal açıdan önemli kılan neden, oluşan kırıklar nedeniyle tedavi maliyetinin ve ölüm oranlarının artması ve bunun sonucunda ekonomik ve iş gücü kayıplarının büyük olmasıdır. Önemli bir halk sağlığı sorunu olan osteoporozun önlenmesinde, ülke genelinde beslenme eğitiminin ağırlıklı olduğu özel programların uygulanması, bunların rutin hizmetlere entegre edilmesi ve toplumun bilinçlendirilerek bilgi düzeyinin arttırılması büyük önem taşımaktadır.
Osteoporozdan  Korunmak İçin Sağlıklı Beslenme ve Yaşam Önerileri
  1. Kemik sağlığını korumak için her gün yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir.
  2. Kemiklerin gelişmesinde ve kemik sağlığının korunmasında süt ve süt ürünleri büyük önem taşır. Osteoporozdan korunmak için her gün yetişkin bireylerin 2 su bardağı; çocukların, ergen dönemi gençlerin, gebe ve emzikli kadınlarla menopoz sonrası kadınların 3-4 su bardağı süt içmeleri önerilmektedir.
  3. Günlük kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında ve kalsiyum alımının arttırılması için; öğün aralarında süt ve süt ürünlerini (peynir, yoğurt vb.) tercih etmek, gece yatarken bir bardak süt veya 1 kase yoğurt tüketmeyi alışkanlık haline getirmek, hamur tatlıları yerine sütlü tatlıları tüketmek, yemeklerde süt ve süt ürünlerini kullanmaya özen göstermek (peynirli makarna, sütlü veya yoğurtlu çorbalar vb.) önemlidir.
  4. Hayvansal kaynaklı protein, tuz, şeker ve kafeinin aşırı miktarlarda tüketilmesi idrarda kalsiyum ve magnezyum atımını arttırır. Bu nedenle, yüksek miktarda protein, tuz, şeker tüketiminden kaçınılmalı, kafeinli ve gazlı içeceklerin tüketimine de dikkat edilmelidir.
  5. Kemik sağlığının korunmasında sigara ve alkolden uzak durulması son derece önemlidir.
  6. Her gün güneş ışınlarından uygun şekilde yararlanılmalıdır. Güneş ışınlarının dik olmadığı saatlerde yüzün ve kolların 15 dakika kadar güneş ışınları ile temas etmesi vücutta D vitamininin aktif hale geçmesi  için yeterlidir.
  7. Sağlıklı beslenmenin yanında yapılacak olan fiziksel aktivite gençlikte kemik kütlesini artırır, yaşlılıkta ise kemik kaybını önler veya azaltır. Fiziksel aktivite, kas-iskelet sistemini güçlü tutarak, yaşlılıkta sık görülen düşmelere bağlı kırık riskini azaltır. Bu nedenle, yaşa ve sağlık durumuna uygun, hekim tarafından önerilen egzersiz türünü seçerek düzenli egzersiz yapma alışkanlığı kazanılmalıdır.